6 Kasım 2016 Pazar

İtiraf ediyorum: Bir yerden ciddi anlamda başlamak gerekiyordu…

Bir yerden ciddi anlamda başlamak gerekiyordu…
Öyle Instagram – Facebook yazılarında kalmamalıydı. Hele de çevremdeki çoğu insan blog yazmalısın, kitap yazmalısın derken olmazdı. Bu düzene bir dur demeliydim. Şu an niyet ettim ve dur diyorum.

Dur artık yaz nasıl,  ne şekilde olur, ne kadar sürer, geçici midir devam edecek midir, yok ama masam yok, yok laptopım eski yavaş, yok zaman yok, ortam yok, işyerindeki pc olmaz demeyi bir kenara bırak otur yaz. Hali hazırda var ya blogun oraya koyuver işte. Aç en son takıldığın parçayı 100 kez mi dinledin 101.yi 130.yu dinleyene kadar yaz. Pijamalar çok mu rahat üstündeki kıyafetle otur. PC çok mu yavaş sen de ona uyum sağla. Bir şekilde yaz çünkü artık bazı şeyler kafanda dolaşmaktan arabada düşünüp durup orada bırakmaktan çok öteye geçmeli farkındasın ve hissediyorsun bunu. Önce sana anlam vermeli sonra da kim bilir başkalarına dokunmalı olacağı varsa.

Bu ne ilk yazımdı ne de son olacak biliyorum hissediyorum ama kendime yapacağım iyiliklerden biri olacak inanıyorum.

Yin yogaya benzettim. Öyle sadece haftada bir yin yogaya gitmek değil, bir gün, bir an, içine bir his düşecek gidip en zor döneminde yazılacaksın kursa sonra bazen zorla da olsa o hafta sonları eğitime gidip yorulacaksın. Her gittiğine şükredeceksin yorulsan da. Bazen gözlerin dolacak anlamlı gelecek her şey iyi ki buradayım diyeceksin. Gün gelecek ödevlerin olacak stres olacaksın, vereceksin o ödev dersleri sonra göreceksin ki ders vermek hoşuna gidecek insanlara iyi gelecek. Ha devam etmek sürekli yapmak, iyi hoca olmak, bu konuda uzman olmak zor gelecek ama kafanda bir kenarda duracak. Ben yoga eğitmeniyim yahu, istediğim zaman yapabilirim artık birine, bir yere bağlanmama gerek yok hatta insanlara bile faydam olabilir diyeceksin. Sonra karşına da değişik güzel fırsatlar çıkacak ders vermen için, al sana challenge diyeceksin. Hoşuna gidecek zorlanacak olsan da ve deneyeceksin. İşte bu da öyle bir şey: Öyle bir an gelip yazıp geçmeyeceksin. Emek vereceksin, zaman ayıracaksın, gerekirse yazım hatalarını noktalamaları düzelteceksin, oturup pcnin başına zamanı unutacaksın, yapacaklarını unutacaksın, dünyayı unutacaksın. O an ne geliyorsa yazacaksın… DENEYECEKSİN!

Pazar akşamüstü işe uğrayıp 1-2 saat çalışıp eve dönerken aklıma geldi ilk defa bu kadar istekli bu kadar motive bir şekilde. Çoğunlukla araba kullanırken kendimi düşünürken ve düşündüklerimi yazdığımı hayal ederken bulurum. Bir şarkı alır beni götürür bazen aynı şarkı o yolculukta 10 kez götürür bir yerlere. Bir bakmışım sürekli insanlara bir şeyler anlatıyor gibi yazıyorum. Belki de en iyi yaptığım şey bu, bilemiyorum. Paylaşmak iletişim kurmak insanlara bir şey anlatıyor gibi yazmak düşünmek seviyorum açıkçası. Konu ben ve yaşadıklarım olur tabi ki. Açık şeffaf bir şekilde olabildiğince içimden geldiğince paylaşmak anlatmak hoşuma gider. Bugün en iyi yaptığım şey buysa dedim git yap. Dene. Önce kendin için yap.

O yüzden, geldim oturdum yazıyorum...

Bu hafta sonu keşfim olan Thirteen Senses – Into the Fire şarkısı eşliğinde bilmem kaçıncı dinleyişimle yazıyorum. Şimdi yazarken fark ettim 13 uğurlu sayımdır, senses dersen hisler önemlidir, kıymetlidir.  Into the fire desen ateş içine çeker, yakar, yanıyoruz ya zaten işte ondan. Şuan içimden bir nehir gibi akıp gitse de fikirler durmayı bileceksin diyor bir tarafım. Bir sonrakilere bırak bir kısmını. Bırak olgunlaşsın biraz daha, öyle yaz. Hem böylece daha eğlenceli daha istekli olursun belki diyor. Ben de kabul edip saygı duyuyorum ve duruyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder