12 Aralık 2016 Pazartesi

12/12/2016

Yazasim var
Uzun zamandir gunlerdir en cok
Zamansizliktan kafa daginikligindan sikayet ediyorum ama aksiyon yok
Bazen kosturmacadayim bazen bos bos duruyorum yine de suan yaptigim gibi yapamadim olmadi
Halbuki dusunuyorum da arabada kafamdan gecirdiklerimi biri tutup yazsa belki de kitap olur...

Hayat cok guzel ve anlamli
Bu demek degil ki aci cekmiyoruz kotu seyler oluyor ama umursamiyoruz
Bu tam olarak, en son okumaya basladigim Nazi kampindaki gunlerini anlatan yazar, psikiyatrist Viktor Frankl in Insanin Anlam Arayisi kitabinda yazdigi gibi "yasamak aci cekmektir, yasami surdurmek cekilen bu acida bir anlam bulmaktadir" olayi aslinda...

Arabada gozlerim dolu dolu geldim
Aglamamin sebebine ne uzuntu diyebilirdim ne de sevinc veya mutluluk
Sadece anlamli olmasi
Benim gibi dusunen insanlarin ben yazamasam da birseyler yazip kalbime dokunmasi
Umudun olmasi
Acinin olmasi ve onu doyasiya yasayip, yasini tutabilmek
Durmaksa durmak
Birakmaksa birakmak
Ofkeyi korkuyu kizginligi gormek ama sana iyi gelen onu secmemekse secmemek
Yazmaksa o, degilse yazanlari okumak
Yazamadim diye uzulmemek bak o ne guzel yazmis ahh cok icten ben gibi demek gercekten hissetmek

Herkesin birbirini tamamladigini bir sekilde bir olmamiza, butun olmamiza vesile oldugunu kokune kadar hissetmek...

Agladim cunku o kadar icten o kadar ozden geliyordu ki her gozyasi cikarken zincirlerimden birini daha kopartiyor, kabuklarimdan birini daha soyuyor gibi once acitiyor, kaniyor belki yara yapiyor ama rahatlatiyor ozgurlestiriyor buyutuyor iyilesiyor, iyilestiriyor biliyorum

Ve bunu bilmek bunu hissetmek bunu secip yasadikca ve karsindan da bunu gormek o kadar guzel ve anlamli ki

Biz kalbimize kendimizi sevgimizi barisi birligi koymazsak bunlari disarida ararsak hicbir zaman gelmez o... ben o yuzden zor olsa da canimi acitsa da kabul etmem gerekse de bazen edemesem de en temelde kendi donusumum butunlugum birligim icin gerekli olan sevgiyi insanligi barisi kalbime ozume ruhuma kokune kadar koymayi seciyorum... ruzgar ciksa da yagmur yagsa da kosmak zorlassa da bazen durmak gerekse de kendi icimde inanmayi seciyorum hicbirsey yapamasam da bunun da bir anlami oldugunu seciyorum cunku diger turlusunun ise yaramadigini birsey degistirmedigimi iyi hissettirmedigini gordum bir de bunu secmeyi deniyorum...biliyorum, inaniyorum ve niyet ediyorum ki benim bunu kendim icin yapmam bir sekilde birilerine bu ulkeye bu dunyaya da fayda saglayacak 🙏🏻

Bugun paylastigim bir yazidaki gibi
"Bariscil devrimi imkansizlastiranlar siddetli devrimi kacinilmaz hale getireceklerdir" hep beraber bariscil devrimi imkanlastirmamiz dilegimle

11 Kasım 2016 Cuma

Dalgalandık da durulacağız..

Bildiğim ve biraz aslında güç veren bir yandan umut olan bir şey varsa o da hepimizin benzer şeyleri yaşadığı sanırım...


Zor bir hafta geçirdim, geçirdik.. Geçirdik diyorum çünkü insan kendi ile çalışmaya başladığında, farkında olmaya başladığında, kendi içine dönmeye çabaladığında, dışarıda olan, başkalarının yaşadığı zorlukları, acıları da hissediyor..  Birbirimizin yaşadıklarını hissetmemiz için aynı şeyleri yaşamamıza gerek yok.. Hepimiz biriz o yüzden hissediyoruz ister fark edelim ister etmeyelim.. Kolektif dediğimiz bütün insanları kapsayan o büyük yapının bir parçasıyız.. Bu insanları, doğayı her şeyi kapsıyor.


Amerika'da seçim sonuçları istediği gibi olmadı diye üzülen bir insanı hissedebiliyorsun seni çok etkilemeyecek olsa da. 10 Kasım'da 09.05'de saygı duruşunda duran bir insanın hüznü seninki ile birleşiyor daha derin, coşkulu yaşıyorsun. İşyerinde aylarca gece gündüz demeden, bir ürün, bir sistem üretmeye çalışan kişinin yorgunluğu, o son akşam kaldığında yaşadığın yorgunlukla bir oluyor, anlıyorsun, destek oluyorsun. Çok sevdiğin bir insanın yeni başlangıcı, sanki seninmiş gibi bir yandan hüzün verirken bir yandan heyecan katıyor sana da. Bir arkadaşın bitmek bilmeyen bir hafta dediğinde onu hissediyorsun evet ya nasıldı hakikaten diyorsun. Cuma günü sabahı geldiğinde ha gayret az kaldı bitiyor derken çok değerli bir ünlünün ölüm haberini alıyorsun yine duygulanıyorsun..


Etkiliyor etkilemesine de bir şeyler de yapmak gerekiyor bir yandan sadece yaşamak bile olsa bu..  Bazen sadece öyle durup insanların yanında, varlığının iyi gelmesini dilemek, ağlarken sırtını sıvazlamak oluyor.. Bazen koçuna koçluk yapıp onun sana söylediği tavsiyeleri ona hatırlatmak.. Bazense en çok yardıma ihtiyacı olan sen olduğunda durup ağlamak kendi kendine.. Beraber bardak tokuşturup biraz unutmak içip sarhoş olmak...En son olarak da her şeyi bir kenara yazmak OLuyor..


O an nasıl ne şekilde geliyorsa öyle yapmak sadece bilmek ama bunların da geçeceğini bilmek umut etmek.. Uzun da sürse zor da geçse o anın o saatin o haftanın o zorluğun geçeceğini bilmek.. Neler geçmedi ki bu da geçmesin demek iyi geliyor insana...


Sabah hava karanlık güneş de çıkmıyor artık bulut yağmur derken, apartmanların arasından kendini göstermeye çalışan "Ben burdayım merak etme" diyen pespembe bir gün doğumu ile karşı karşıya kalıp güç ve umut almak... Bunu da gelip birkaç kişiyle paylaşmak.. Hayal etmek OLuyor..

Kalplerinizde içinizde birlik ışık aydınlık barış dostluk olsun ki dışarısı da öyle olsun.. O yüzden biraz dalgalandık ama inanıyorum durulacağız..




6 Kasım 2016 Pazar

İtiraf ediyorum: Bir yerden ciddi anlamda başlamak gerekiyordu…

Bir yerden ciddi anlamda başlamak gerekiyordu…
Öyle Instagram – Facebook yazılarında kalmamalıydı. Hele de çevremdeki çoğu insan blog yazmalısın, kitap yazmalısın derken olmazdı. Bu düzene bir dur demeliydim. Şu an niyet ettim ve dur diyorum.

Dur artık yaz nasıl,  ne şekilde olur, ne kadar sürer, geçici midir devam edecek midir, yok ama masam yok, yok laptopım eski yavaş, yok zaman yok, ortam yok, işyerindeki pc olmaz demeyi bir kenara bırak otur yaz. Hali hazırda var ya blogun oraya koyuver işte. Aç en son takıldığın parçayı 100 kez mi dinledin 101.yi 130.yu dinleyene kadar yaz. Pijamalar çok mu rahat üstündeki kıyafetle otur. PC çok mu yavaş sen de ona uyum sağla. Bir şekilde yaz çünkü artık bazı şeyler kafanda dolaşmaktan arabada düşünüp durup orada bırakmaktan çok öteye geçmeli farkındasın ve hissediyorsun bunu. Önce sana anlam vermeli sonra da kim bilir başkalarına dokunmalı olacağı varsa.

Bu ne ilk yazımdı ne de son olacak biliyorum hissediyorum ama kendime yapacağım iyiliklerden biri olacak inanıyorum.

Yin yogaya benzettim. Öyle sadece haftada bir yin yogaya gitmek değil, bir gün, bir an, içine bir his düşecek gidip en zor döneminde yazılacaksın kursa sonra bazen zorla da olsa o hafta sonları eğitime gidip yorulacaksın. Her gittiğine şükredeceksin yorulsan da. Bazen gözlerin dolacak anlamlı gelecek her şey iyi ki buradayım diyeceksin. Gün gelecek ödevlerin olacak stres olacaksın, vereceksin o ödev dersleri sonra göreceksin ki ders vermek hoşuna gidecek insanlara iyi gelecek. Ha devam etmek sürekli yapmak, iyi hoca olmak, bu konuda uzman olmak zor gelecek ama kafanda bir kenarda duracak. Ben yoga eğitmeniyim yahu, istediğim zaman yapabilirim artık birine, bir yere bağlanmama gerek yok hatta insanlara bile faydam olabilir diyeceksin. Sonra karşına da değişik güzel fırsatlar çıkacak ders vermen için, al sana challenge diyeceksin. Hoşuna gidecek zorlanacak olsan da ve deneyeceksin. İşte bu da öyle bir şey: Öyle bir an gelip yazıp geçmeyeceksin. Emek vereceksin, zaman ayıracaksın, gerekirse yazım hatalarını noktalamaları düzelteceksin, oturup pcnin başına zamanı unutacaksın, yapacaklarını unutacaksın, dünyayı unutacaksın. O an ne geliyorsa yazacaksın… DENEYECEKSİN!

Pazar akşamüstü işe uğrayıp 1-2 saat çalışıp eve dönerken aklıma geldi ilk defa bu kadar istekli bu kadar motive bir şekilde. Çoğunlukla araba kullanırken kendimi düşünürken ve düşündüklerimi yazdığımı hayal ederken bulurum. Bir şarkı alır beni götürür bazen aynı şarkı o yolculukta 10 kez götürür bir yerlere. Bir bakmışım sürekli insanlara bir şeyler anlatıyor gibi yazıyorum. Belki de en iyi yaptığım şey bu, bilemiyorum. Paylaşmak iletişim kurmak insanlara bir şey anlatıyor gibi yazmak düşünmek seviyorum açıkçası. Konu ben ve yaşadıklarım olur tabi ki. Açık şeffaf bir şekilde olabildiğince içimden geldiğince paylaşmak anlatmak hoşuma gider. Bugün en iyi yaptığım şey buysa dedim git yap. Dene. Önce kendin için yap.

O yüzden, geldim oturdum yazıyorum...

Bu hafta sonu keşfim olan Thirteen Senses – Into the Fire şarkısı eşliğinde bilmem kaçıncı dinleyişimle yazıyorum. Şimdi yazarken fark ettim 13 uğurlu sayımdır, senses dersen hisler önemlidir, kıymetlidir.  Into the fire desen ateş içine çeker, yakar, yanıyoruz ya zaten işte ondan. Şuan içimden bir nehir gibi akıp gitse de fikirler durmayı bileceksin diyor bir tarafım. Bir sonrakilere bırak bir kısmını. Bırak olgunlaşsın biraz daha, öyle yaz. Hem böylece daha eğlenceli daha istekli olursun belki diyor. Ben de kabul edip saygı duyuyorum ve duruyorum.

22 Haziran 2016 Çarşamba

Güzel bir hikaye daha: İlk anından son anına kadar Ironman 70.3 Luxembourg...

30 Ağustos 2015 günüydü sanırım ağzımdan ilk Lüksemburg yarışı lafı çıktığında. Çok sevdiğim Hakan-Tuba Dündar ailesi ile otururken geyik yapıyorduk. Budapeşte Ironman 70.3 yarışından döneli birkaç gün olmuş, Aix 70.3 de bitirmek istemediğim, sağlıkla bıraktığım yarışın üstüne heyecanla finişe girmek istediğim ve buna çalıştığım, antrenman yaptığım keyifli bir yarış bitirmişim, kendi kendime güzel bir tatil yapmışım.. E tabiki insan hemen bunun üzerine hemen yeni yarış arıyor, tatil ve eğlence ayarlamak istiyor. En azından konuşması bile güzel diyor. ‘Ya seneye nereye gitsek?’ diye konuşmaya başladık. Hakan Lüksemburg mu yapsak dedi ben de ‘Aa bak olabilir, bisiklette 3 ülkeden geçiyormuşsun hem daha önce gitmediğimiz yer hem şarap bağları varmış güzel içilir, sulukları şarapla doldururuz diye diye güldük eğlendik..


O akşam ve sonrasında bambaşka bir hayat beni bekliyormuş...
İçten içe yeni bir dönüşüm, yine bir gelişim süreci ve ben fark etmemişim…
Tekrar bitme sürecine giren bir ilişki...
Kendimi ruhsal, fiziksel, mental geliştirmek için pek bir şey yapmadığımı fark ettiğim bir hayat
Kendi merkezimden uzaklaştığımı ve hayallerimi, hayal kurmayı kaybettiğimi fark ettiğim bir dönem sonucu durmaya, kendimi izlemeye, kendime dönmeye, değerlerimi, hayallerimi yeniden kurmaya başladığım bir döneme girdim.

 Canım 4-5 ay ne koşmak, ne binmek bisiklete, ne de yüzmek istiyordu. Var olduğum antrenman grubuna tatlı bir veda ettim, kayıt olduğum Gloria Ironman kaydımı geri çektim. Bir tek İstanbul Maratonunda 15km koşum ve San Sebastian yarı maratonu kaydım vardı önümde, onları da akışa bıraktım.

İlk olarak aklıma, hem kendimi geliştirmek, hem yaptığım spora destek olmak hem de anatomi öğrenmek biraz vücudumu tanımak için yoga eğitmenliği geldi. İstiyormuşum da farkında değilmişim... Meğerse her yin dersinde, içimden bunları kendim yapmak, öğrenmek istiyorum demişim.


Yeni bir adımla, tam o günden bir hafta sonra Eylül başında Cihangir Yoga’ya gittim. Arabada otururken ağladığımı hatırlıyorum, canım sıkkındı ama bir yanım beni arabadan çıkarttı hadi dedi istediğin bir şeyi yapmak için adım at dedi ve ben Yin Yoga Eğitimine kaydoldum. İyi ki diyorum şimdi. Güzel bir yola girmişim hala devam eden ve inşallah Ağustos’ta sertifikamı alacağım bir yola. Bu süreçte çok şey öğrendim. Berivan harika bir hoca ve onun hamileliğine denk gelmem de çok anlamlı oldu sanırım. Onun enerjisi, hayata bakışı, anneliği, yogası, öğrettikleri bana çok şey kattı. Önce kendinizin annesi olun, kendinize iyi bakın, zorlamayın, destek olun der hep, ben de aklımın bir kenarına koydum bunu yarışta da, yorulduğumda da antrenmanda da sık sık aklıma getiririm.


Bu süreçte bir de Defne hoca ve Shadow yoga ile tanıştım... Sabahları uyanıp işe zor giderken Ekim Kasım ve Aralık aylarında 1 hafta da olsa sabahın köründe gidip hiçbir kuvvet antrenmanında zorlanmadığım kadar Shadow yoganın giriş kısmında zorlanıp, kendimin enerjimin farklı halleri, acıları ile yüzleşmeyi becerebildim.


Fakat bu sırada çok sevdiğim spor arkadaşlarım Ironman Luxembourg 70.3 e kayıt olmayı konuşmaya başladılar hatta canım dostum Tuba ilk defa orada Half Ironman yapmaya karar verdi ve ben de dedim ki tamam gelirim o zaman ama İZLEMEYE, DESTEK OLMAYA çünkü o zaman içimden gelmiyordu yarışmak. Sonra ne olduysa içimden bir şey Git Nazlı dedi yine o yarış modu o ortam cazip geldi hele bir de Çok güzel keyifli bir ekip varken kaçırma hem Tuba’ya da destek olursun dedi


Kalbimin küt küt attığını hatırlıyorum kayıt olurken sanki daha önce hiç yapmamışım ilk defa gidecekmişim gibi öyle heyecanlı
Bunlar olurken Kasım’da antrenmansız 15 km koştum Adım Adım için, çok istediğim bir şeyi de yapmış oldum, iyilik peşinde koştum, bağış topladım ve zor da olsa 2 saatte bitirdim yarışı bırakmadan. Koşarken aklıma hep beni destekleyen bağışçılarım ve Ağaç Kardeşliği projesindeki çocuklar geldi.


Sonrasında yarı maraton beni bekliyordu. Gittim bir şekilde, en kötü tatil olur nolacak dedim ve koştum onu da ve inanılmazdı. Ortam, insanlar, şehir, ispanya, şaraplar, yemekler :); ama şunu anladım orada; çalışmadan koşmadan öyle sadece yoga yapmak, mental vs ile sadece olmuyor bu iş; evet mental dayanıklılık çok önemli ama fiziksel gelişim ve daha güçlü koşmak bitirmek acıları azaltmak için de çalışmak lazım bu çok net! Yine de keyifli bir tatil ve yarış geçti, Nilhan sağ olsun tek gideceğim diye düşünürken bir gün arayıp ben de geleceğim dedi ve güzel bir deneyim oldu ikimize de.


Hayatıma Yang (aktif- hareketli) olarak Ironman 70.3’e kayıt olup triatlonu katınca ve Yin yoga’da ilerleyince bir tercih yapmam gerekiyordu. Shadow yogayı ve Defne hocayı çok sevmiştim ama birçok yang hareket bana iyi gelmeyecekti antrenmanlar artmaya başlayınca, o yüzden ara verdim Shadowa. Defne hocanın söyledikleri, kitaplarında yazdıkları ise aklımdan hiç gitmedi. Bir keresinde ‘Sabah gelmeden su bile mi içmeyelim ben çok susarım’ demiştim o da “Susarsanız tükürüğünüz var bir şey olmaz vücut her ihtiyaca kendi cevap verir kısa süre dayanabilirsiniz” demişti o günden sonra özellikle koşarken ne zaman çok susuz hissetsem bu lafını hatırlar yola devam ederim suya ilk ulaştığım yere kadar Bir de ben “no pain no gain” demiştim o da “pain is inevitable suffering is optional” sözünü hatırlattı acıyı olduğu hali ile kabullenir olmak ama kendi tepkimi kendim seçebilmek için bunu hatırlarım hep


San Sebastian deneyimim dediğim gibi bana çaba çalışma olmadan acı çekmenin ve yolun uzadığını, gelişimin ise olmadığını gösterdi. Ne yapıp edip bir antrenör bir antrenman programı bulmam faydama olacak diye düşündüm… Düşündüm düşündüm.. O mu olsa şöyle mi olsa nasıl olsa derken bir gün karşıma Wendy’nin bir Instagram postu çıktı güzel bir sözle “Laugh when you can, Apologise when you should, And let go of what you can’t change” O anki moduma cuk uymuştu ve ben de beğendim. Meğerse ben Wendy’i takip ediyormuşum o da beni yine farkında değilmişim, böyle güzel motivasyonel postları da varmış bir de tam benlik Kendisinin Türkiye’de birçok kişiyle çalıştığını biliyordum ismini de oradan duymuştum ve çoğu da çok çok iyi sporcular.


Kalbim küt küt yine biraz araştırdım ve internet sitesinden iletişime geçtim, yazdım koçluk istediğimi, hedeflerimi. Bir tarafım dedi dönmeyebilir ilgilenmeyebilir sonuçta ben yavaşım vs ama bir parçam da yolla ne olacak ne kaybedeceksin belli mi olur çok güzel olur dedi ve gönderdi.
Güzel bir email ile ve bazı zorlayıcı düşündürücü sorularla hatta bir adet de mini kişilik testi ile döndü bana. Bazı soruları bana hayatımı sorgulattı: Vizyonun ne hayatta? Amacın ne? Koçluk senin için ne demek gibi güzel soruları görünce bir eğitim çalışanı ve kişisel gelişime önem veren biri olarak iyice hoşuma gitti meraklandırdı

Üstüne bende güzelce yazdım spor geçmişimi ne yaşadığımı neler yaptığımı nasıl ironman bitirdiğimi uzun uzun yazdım. Ve hiç unutmam “I would like to be a part of your journey” dedi o ve başladık yola. Evet bu bir journeydi, yolculuktu, yeniden başlayan bilmediğim sonunda sadece bir yarış olmayan, öğrenim, deneyim, hata, ders dolu ama farklı bir benle yola çıktığım güzel bir yolculuk.
Senelerdir tanışıyormuş gibi sadece emailleşerek de olsa güzel bir iletişimimiz oldu.


İlk başta iş yoğunluğu hastalık, canımın istememesi, bisikletimin krank kolunu beklemek gibi ufak tefek şeylerden dolayı ben anca ocak başında en sevmediğim ama bir şekilde yapabildiğim testlerle başladım baya yavaş bir şekilde.


Ocak ayı boyunca bisiklet yapamadım teknik sorunlardan Bu yolda giderken yabancı biriyle çalıştığımdan ve uzaktan çalıştığımızdan dolayı hem bilmediğim terimler öğrendim hem de kendi kendime drill yapmayı video izleyip öğrenmeyi deneyimledim. Gün geldi yattım evde yorgunluktan gün geldi kar kış demeden gittim koştum, yüzdüm. Antrenman diline alıştım zamanla; sora sora geribildirim vere vere, yazarak, sürekli ne hissediyorsam, ne yapıyorsam. Güzel bir sistem oldu bana.


Anladım ki antrenörünle olan iletişimin onun yaklaşımı ve onun söylediklerini dinleyip uygulamak çok önemli. Wendy’nin en sevdiğim yönü beni bana döndürmesi bazı soruların cevabının bende olduğunu göstermesi, işin en büyük kısmının bana düştüğünü yansıtması ve bazı şeyleri gereksiz kafaya takıp kendimi özellikle zihinsel olarak zorladığımı fark ettirmesi oldu. Ve evet geçmişe baktığımda anladım ki aynı evde yaşadığın bir insanın işinin senin hobin olması da kolay değilmiş, benim nazımın çocuksu beklentilerimin artmasına sebep oluyormuş bu durum. İnsan yaşamadan bilemiyor tabi o yüzden iyiki diyorum kayıt olmuşum yarışa ve Wendy ile tanışmışım. Şanslıymışım ki çalışmaya başladığımızdan 5 ay sonra da Türkiye’ye kampa geldi, İstanbul’da tanıştık ve ben de 2 gün de olsa kampa gittim ve bana yarış öncesi güzel motivasyon oldu. Güzel insanlarla tanıştım iyi geldi

Neyse yarış diyorduk Bu sırada Lüksemburg ekibi büyüdü güzelleşti. Spordan sevdiğim birçok kişi ile aynı yarışa gider olduk. Hakan Dündar ve Ece bir otel ayarlamıştı bu kalabalık ekibe ta ki otelden kapattık lütfen başka yer bakin diye mesaj gelene kadar Haydiiiii


Bir yol bulunur vs derken bir akşam içime doğdu sanırım oturdum Booking.comdan bizim oteli buldum ve 3erli 5 erli odaları ayırttım ne bulduysam bir öncekine göre pahaliydi ama daha yakındı yarış alanına. Sonra gelecek olanlar değişti çok sevdiğim Dündar ailesi gelemeyecek oldu onun yerine başkaları geldi. Bir ara kendimi otel sahibi gibi hissetim eve onun odayı al ona ver, onun tarihini değiştir Ama ne yalan söyleyeyim organizasyon işini olduğum olası içten içe sevmişimdir zor da olsa bir yanı beni hep canlı tutar heyecanı iyi gelir. (Bu arada otelimiz cok cok guzeldi neyseki :))


Ben bu arada yapabildiğim kadar antrenmanı yaptım, aylar geçtikçe mesafeler 2 ye katlanmaya başladı. Bir yandan yoga dersleri bir yandan yoga ödevleri için ders vermelerim bir yandan sporum ve tabii en çok sevdiğim şey gezmelerim devam etti dengeli güzel de gitti.


Bir hayalim daha olan boğaz yüzme yarışına kaydoldum. Bir yandan da ona hazırlanıyordum haftada sadece 1 kere yüzerek de olsa. Neyse ki yüzmem ve suyla aram hep iyi olmuştu.


Mart sonunda diyetisyene başladım tekrar. Bu sefer daha kararlıydım. Yarışa kadar 4.5 kg yağ vermeyi başardım.İdeal noktada değildim ama birşeyler başarmıştım. Benim için bu sefer önemli olan sürdürülebilir bir şekilde sağlıklı beslenmekti, ne ay şu zamana kadar şu kadar kilo vermeliyimdir ne de off yapamıyorum çok zordu. Sabırla Nazlı zamanla yavaş yavaş alışıp vereceksin di ve öyle devam etti. Elimden gelenin en iyisini yaparak sonucu da akışa bırakarak Aynı şey antrenmanlar için de geçerliydi; ne deli gibi koşayım günde şu kadar yapayım haftada şu kadar yapmalıyım dı. Kendi limitlerimde kendi zamanımda az öz de olsa kaliteli yapmaktı amacım. Dengeli arttırarak en başta 2dk koş 1 dk yürümeler ile sabırla başlayıp sonra arttırmak hızlanıp gelişmekti. Ve oldu da zamanla çok şükür.

Mayıs başındaki kamptan sonra İstanbul’da dışarıda bisiklete de başladım. 19 Mayıs’da dışarıda tek başıma 90 km bisiklete binmeyi kafama çok takmıştım ama bir şekilde yapacaktım biliyordum. Tatili fırsat bilip çıktım erkenden başladım binmeye. 80.km de Luksemburg ekibine foto yolladım son 10 km diye. İçimden hep çok şükür çok şükür bir şey olmadı diye diye gittim. 89.km otobüsün beni sıkıştırmasıyla hop kendimi yerde buldum. Yolda bu bisiklet antrenmanı üzerine nasıl 8 km koşarım diye düşünüyordum ama kendime yaparsın onu da bunu yaptıktan sonra ne varki dedim zira yapamadım zaten. Çok ucuz atlattım kazayı. Ama üzüldüm cidden ve o gün antrenman yapmak emek vermek çaba harcamak neymiş onu anladım. Aslında spordan tanıdığım bu işle uğraşan herkesi çok daha iyi anladım. O gün evet ucuz atlattığım ve sadece yaralarla ufak bir kesikle atlattığım için çok şanslıydım ama bir tarafım o 1kmyi yapamayıp üzerine koşamadığına nasıl üzüldü anlatamam bir de 21 in de boğaz yüzme elemeleri vardı ve nolacaktı? O hayal suya mı düşecekti yüzebilecek miydim endişesi aldı beni. Ortopedistimin ve doktorum arkadaşım Begüm’ün desteği yardımları ile yüzebileceğimi ve antrenmanlarıma da devam edebileceğimi öğrendim ve çok sevindim. Ben hayatımda yarıştan daha çok elemede stres ve heyecan oldum sanırım Stresten zaten saati açmayı becerememişim ama güzel yüzdüm. Tek dileğim bütün gücümü kullanabilmekti. Sudan çıktığımda hayatımda ilk defa kollarıma kramp girmişti ve dedim herhalde en iyisini yaptım yapabileceğimin
1-2 gün ara verdikten sonra aynen devam dizleri iyi ben iyiyim. Kaza bile yıldırmadı çok şükür.


Derken yarışa 2 hafta kala THY’den bir mesaj: Gidiş uçağınız iptal diye. Güldüm hem de çok dedim ki bu Lüksemburg da bir şey var ya da evren sabrımızı zorluyor. (şimdi anladım bu sabır işi iyiki olmuş yarışta çok lazım oldu :)) O gün naptık ettik uçakları değiştirdik gidişi ve dönüşü erkene aldık oteli bir şekilde ayarladım Allahtan eğlenceli stresli idi ama oldu. Bunu da atlattık yani
Yok bizi THY uçak bile yıldıramaz


Nike 10 km yarışım geldi sırada. Uzun zamandan sonra ilk defa start aldım. I raced it as I trained it. Wendynin sevdiğim sözlerinden. Sakin başladım yarış ortamına rağmen yavaş yavaş tempomu düşürdüm stronger the second half diye diye ikinci yarıda hızlanarak finişe keyifle güçlü bir şekilde girdim. Bana güzel moral oldu bu yarıştan sonra tek dileğim benzer şeyi Ironmane uygulamaktı. Tek fark orada mesafeler baya uzun

Yarıştan 1 hafta önce psikoloğuma gittim. Ara ara devam eden çalışmalarımızda normalde başka şeylere odaklanacakken bana yarış için bir ihtiyacın var mı diye sordu. Dedim sakin kalmak sakin olmak istiyorum öğrendiklerimi sakince uygulamak istiyorum. Ufak bir çalışma yaptık. İyi geldi sanırım çünkü hayatımın en sakin olduğum startı oldu, yarış boyunca da sakin kalabildiğim zamanlarım çoktu malum yağmur dolu varken lazım oldu çok


Neyse bizim sevgili Evren bilinmezlik dolu güzel Evren durur mu durmadı yarıştan önce devam hala sürprizlere.

 Yarışa 6 gün kala Ironman den mesaj: Sel sebebiyle yarış duatlon olabilir.. hahahha e çok normal artık hayat da böyle değil mi? Hayat senin değişimlere verdiğin tepkinle şekilleniyor öyle değil mi? Ooo dedik iyi, değişiklik napalım kısmet buymuş.


Geldi çattı yolculuk. Güzel yemyeşil sakin bir şehre indik. Oradan Remich’e geçtik. Yolda dedim ki yine güzel bir yere geldik yarışa doğa güzel huzurlu yerler ohh…


Ertesi sabah parkurda bisiklet yaptık biraz ilk yokuşu çıktık. Manzara bir harika.Yağmur var ama olsun. Ha tabi yağmurdan anlaşılan yüzme işi yalan olacaktı. Bir de benim lastikler dümdüz kafama taktım değiştirsem mi diye ona sor hocaya sor buna sor en son dedim ki son dakika değişiklik yapma yavaş inersin yokuşları dikkatli gidersin. Perşembe günü kayıt sırasında öğrendik yüzme yok duatlon kesin. Cuma günü de zaten şakır şakır yağmur yağdı ve briefte de anlatıldı. Valla daha önceden de yazdım ne yalan söyleyeyim en sevdiğim rahat olduğum yüzme ama Mayıs’daki kampta wetsuiti giydim bir daha da giymek istemedim sıktı tekniğimi kötüleştirdi. Wendy e sordum ne yapayım. Son dakikaya kadar giyme istersen iyi hissettirmiyorsa diye. Ben de hiç antrenman yapmadım onla yapsam nolcaktı 1-2 dk fark önemli miydi hayır. E yüzme iptal oldu ben de üzülmedim çok açıkçası. Daha değişik olacaktı eminim ilk olacaktı hem duatlon Wendy hep focus on what you can control der. Havayı kontrol edemem yarışın değişmesini kontrol edemem tek kontrol edebileceğim buna vereceğim tepki ve yarıştaki üslubum. Ben o yüzden dert etmemeyi bunun da hayırlı olduğunu ve ona göre yarışmayı seçtim.


Yüzme iptal olunca strateji değişti. Koşuda yavaş easy ısınma olmalı ve bu çok önemli çünkü burada patlatmak demek bana göre yarışın geri kalanını mahvetmek demekti. Bike da 40 km düz olmasına rağmen sakin kontrollü ki yokuşlarda güce enerjiye ihtiyacım olacaktı sonlarına doğru biraz daha arttırarak. Koşuda ise sakin easy başlayıp yavaş yavaş pace düşürerek stronger the second half ile bitirmekti. Wendy bana sabit bir nabız pace hız vs vermedi sadece genel olarak bunları söyledi ve detayları ben oluşturdum. Bu da çok iyi geldi bana kendi kendime kendimi bilerek dinleyerek hissederek yorgunluğumu gücümü strateji yapabilmek insan için çok değerli.


Yarış sabahı gittik. Sabah herkese şöyle diyordum: Varsayalım ki antrenmana çıkıyoruz sadece biraz uzun olacak. Nilhan da hoca da zaten Pazar a off vermiş dedi bu şekilde eğlendik. Startta sakindim baya. Baya hatta Zaten koşu ile başlayınca sanki 5kmlik koşu yarışına başlamış gibiydik. Tek kötü tarafı şu oldu. Wave start oldu ama koşu zamanına göre biz de arkada kalınca 30-40 dk nerdeyse geç çıktık ayakta bekledik ve çişim geldi evet ama transitiona sakladım o kadar kötü değildim. Ama dedim daha iyi kimsecikler olmaz parkurda yavaş da gideceğim tam antrenman kafası olur bana:) Bir de hep bu kadar koşmak bana iyi maraton antrenmanı olacak diye düşündüm


Koşu 1: yavaş yavaş 7.30 başladım 2.7km den dönünce anladım ki parkur uzun hatta Nilhan arkamdaydı ona söyledim 5 den uzun diye. Yavaşça düşürdüm hızı nabız 160 üstüne çıkarmayacak şekilde 7.05 pace ile koştum ve bir check attım süper Nazlı coşmadın uçmadın patlamadın düzgün bir şekilde gittin. 41 dk civarı





T1: Transitiona girdim önce WC hemen sonra üst baş değiştirmece. Bu yarışta ilk defa normal tshirtler koşacaktım her iki koşuda da. Güzel de oldu. Bike eşyalarımı giydim güneşe aldandım ama kalın kolsuz rüzgarlığımı almak istemedim. Tabiki yağmurluğumu koydum arka cebe. Yavaşça bisikleti aldım yürüyerek çıktım. Biraz mesafe vardı ve sanırım bike startı binmeden başladı ama koşturmak istemedim ben sakin kalmayı tercih ettim ve başladım.


Bike: İlk kmlerdeki fotoğrafçılara hemen pozlar verildi Bir de yeni kask almışım havalı hafif aero oh oh moral motivasyon pozlar gelsin Parkurda etrafımda çok az kişi vardı. Rahatça yavaş sakin 140 nabızlarda başladım kadansımı kontrol etmeye ve yüksek tutmaya çalıştım. Evet dümdüz bir parkur rüzgar kafada değil ama Nazlı basmıyor. Basma dedim canım basma bu değil bırak egonu hadi diye diye bindim sonra bir yerde kolluklarım terlediğim için üşüme geldi ah o kalın kolsuzu alsamıydım dedim çünkü rüzgar üşüttü iyice. Ama Murat ın söylediği Metin abinin sözü geldi pişman olacaksan yapacaksın yapmadıysan pişman olma o yüzden unuttum artık yelek işini. Berivan hocamı hatırladım kendine annelik yap dedim sağa çektim 1 dk da olsa rüzgarlığımı çıkarıp giydim iyiki giymişim 5-10 dk sonra sağlam yağmur geldi. Yağmurda düz kısmında olduğum için çok şanslıydım. Sırılsıklamım ama bir o kadar da keyifli geçecek birazdan nolcak dedim. Karşıdan dönüşe geçen yarışçılar geliyordu adeta pelaton şekilinde aman dedim naparlarsa benim üstüme gelmesinlerde. Yağmur durdu ve ben 20 km den döndüm ama sağlam rüzgar kafadan.. ben yine sakin yavaş devam. Orada bir bisikletçi yarış dışından biri yanıma geldi Come on push push dedi bende ona no push no push I have 60 kms more not now later dedim. Oldu amca ben o kadar kasacağım kontrollü olmaya sonra sen diyince bastıracağım yok canım dedim


Tam 38. Km yokuşa gelmeden bir sağlam dolu yedim. O an düşündüm acaba bu yarış bırakılır mı hani bırakacağımdan değil de bir opsiyon olarak. Belki yarışı iptal ederlermi dedim öyle yağıyor çünkü, sonra amann nazlı buradaysan bunu yaşıyorsan bir sebebi vardır şuan pedal çevirebiliyorsun o zaman devam hadi canım. Ve ben tam ilk yokuşa başladımmmm yağmur durdu. Şanslıydım bence yavaştım ama yağmuru düzde yedim yokuşlara kalmadı İlk yokuşta fotoğrafçı gördüm pozları verdim bi güzel sonra devam. Stronger the second half ve yaklaşıyordu ilk 45 . Murat 38- 48 ve 61-71km de dikkat edin yokuşlar var demişti. Yol güzeldi yokuşlar güzeldi ve ben kendi hızımda sakince çıkıyordum 150 nabzı geçmeden yokuşlarda da 160 ı çok geçmeden devam ettim. Hatta o kadar sakindim ki çıktıkça nabzım da düşüyordu belki yavaş da olmamdan ama pek önemli değildi çünkü hep kendime enerjini koşuya sakla dedim çünkü sen koşmak istiyorsun koşuda bitmek istemiyorsun dedim. Son 10 km düzdü ve çevirdim güzel ve bike biter. Total elevation :651 çıktı bende
Yollar çok ilginçti tarlalar arasında küçük asfalt sert dönüşler ama hep uyarılar vardı güzel. Ha bir tek kulağımda rüzgarın sesi hiiç gitmedi hiiç bir de beslenmeyi bol su içmeyi iso içmeyi hiç eksik etmedim çünkü her şey yarı maraton içindi İndim 4.02 civari no problem not best but ok sağsalim bitirdim yağmur dolu rüzgar yavaşlattı ama yıldırmadı ya daha nolsun bana bir ömür yeter dedim. Artık yağmur yağınca mızmızlık yok





T2: yine bi wc molası üstüne sakince üst değiştirmece ve yavaş yavaş koşu


Koşu 2: 8 pacelerle başladım ilk turu 7.20 civarı dedim nabız 150- 160 ı geçmesin aid stationlarda sadece yürüyoruz ve beslenip sıvı almayı unutmuyoruz nazlı dedim haydi bakalım. 1 bitti başarılı, 2. Tur gelsin istedim şimdi birazcık daha hızlı 7 lere doğru gidelim hadi dedim nabız yine kontrollü 160 larda 2 bitti başarılı. O kadar iyi o kadar güçlü hissediyordum ki hadi bir sonraki gelsin bana stratejimi uygulama şansı versin dedim. 3. Tur evet işte en sevdiğim stronger the second half şimdi canım biraz topukluyoruz 7 lerinde altına gidelim 6.45 lere doğru hadi bakalım dedim. Artık parkurda az kişi kalmış kalanlarda sürekli yürüyor koşuyor yorgunlar. Ve ben bir çok kişiyi yavaş yavaş geçmeye başladım. Kendimi parkurdaki en güçlü kişi olarak hissettim cidden. Benim daha koşasım vardı çok çok nasıl istiyordu vücudum o kmleri kat etmeyi ve bu bana eziyet gibi gelmiyordu. İlk defa hissettiğim şeydi bu. Hep koşuda eziyet çok acı gelirdi ama bu sefer koşmak istedim. Her tur yeni bir fırsatmış deneyimmiş gibi önüme gelsin ve ben biraz daha güçlü koşayım istedim. Ve son tur evet nabzım o kadar düşüklere alışmış ki 170 e çıkamıyordu ama olsun. Kadansım 2. Turdan beri 180 lerde. Bu antrenman dönemi en çok hoşuma giden ve uyguladığım öğrendiğim şey kadanstı ve ilk defa bu kadar yüksek düzgün koştum sanırım. Koşarken özellikle asla ve asla kadansını düşürme sabit tuttur devam et sana uygun olanda diyerek koştum.



Hayat gibi denge gibi bisiklette de koşuda da evet aralarda durursun aid station olsun yokuş aşağı olsun ama tekrar başladığında ritmini bozmamak devam edebilmek olay bana göre. Bu bana çok iyi geldi ve bunu yarışta uygulamak ise paha biçilemezdi.


Son tur artık olabildiğince hızlandım. Finiş hayali ile :) Onur'un eşi Bahar a we are all one tshirtumu vermiştim. Bu yarıştaki isteklerimden biriydi barış ve birlik için bitirmek. En kötü Murat a Bahardan alıp bana vermesini rica etmiştim. Ama dedim ki nazlı ikisi de olmazsa dert etme nolcak :) olursa güzel, olmazsa sorun yok.


Finishe doğru son 100 mt bizimkileri göremedim son mtlerde girerken sol elimi kalbime koydum sağ elimi yukarıya ilahiye allaha evren kim ne derse nasıl derse, 1 olarak uzattım we are all one demek istercesine tam tagın altında girişte bizimkilerin sesini duyarak onlara bakarak keyifle mutlulukla girdim. :) 2.24 le sanırım Ironman 70.3 de en iyi derecem birkaç saniye farkla da olsa
O kadar iyiydim ki cidden biraz daha koşabilirdim. Total sonuç: 7.21.26 PB değil ama güzel bir yarış oldu..


Başardım dedim iyi bir öğrenci oldum iyi bir sporcu oldum kendimi egomu dizginledim stratejimi uyguladım sağlıkla bitirdim. Bu gelişimi görmek inanılmaz bir şey.. Kelimelere dökemediğim bir şey.. Öğrendiğini denediğini uygulamak cidden antrenman gibi götürüp sonuna enerji saklayıp yarışmak hızlanmak inanılmaz bir şey… Ve bu sadece sporumu değil bütün hayatımı etkileyecek faydalı olacak bir şey .Şu an bu satırları yazarken bile sakin kalıp dikkat ederek sonuna gelebilmek aslında :)


Şimdi gerçekten maraton antrenmanlarına hazır hissediyorum ama önce yine kendimi dizginleyip sakin ve easy recovery zamanı :) bakalım yeni yolculuk nasıl olacak

Bu yarış Mottom: My race, my pace – Herkesin yarışı kendine kendiyle herkesin hızı da kendine göre


Herkese uzaktan yakından destekleri duaları için çok teşekkürler. Yarışlar ve zaman geçtikçe destekçilerimin dostlarımın dua edenlerimin arttığını hissediyorum ve bu çok güzel.. Her chip okuma noktasında aklıma geldiniz size mesaj bilgi yollayacağımı düşünerek geçtim güç aldım…
Hepimiz biriz aslında nerede olursak olalım o yüzden barış ve sevgi içinde olmamız birbirimize destek olmamız adına da We are all one


Not: Bu hafta kendime sözüm 2 sene önceki Ironmanimi yazmaktı ama bir anda ilham Lüksemburga kısmet oldu :)