İşe gitmeyeli
Outlook bakmayalı :)
MR atıp toplantı set etmeyeli :)
Bir desktopa sahip olmayalı
Deadlinelı işler yapmayalı
Sıkılıp abur cubura sarmayalı
Ay başı maaş almayalı
Dışarıda öğle yemeği sonrası işe dönmenin zorluğunu yaşamayalı
Anlamsız işler yapmayalı
Anlamlı keyifli üretimler yapıp eğlenmeyeli de tabii güzel tarafları da unutmayalım :)
Daha saysam çok şey çıkar ama çok uzun tutasım da yok hani
Yukarıda saydığım hayatımda 8 haftadır olmayan şeylerin yerine bu sürede ne koydum diye baktım da..
Koca bir boşluk.. içini bir çok şeyle doldurdum, doydum taştım.
O kadar doldurmuşum ki yeniden boşluğa ihtiyacım var diyorum.
Her şey çok mu güzeldi kolaydı? Hayır tabiki hiç aklıma gelmeyecek zorluklar, düşüncelerimin, duygularımın baskıları da oldu. İnsan böyle, hep derlerdi şimdi anladım, nereye gitse kendini götürüyorsun baya baya.. bir yandan değişip dönüşse de senelerin birikimi var yani.
Mesela ilk hafta sıkıntıdan patladım Bodrum’da, 2 sayfa bile kitap okumayacak kadar. Orada olan sevgili arkadaşım Fatma bana "Sıkı can iyidir derler" demişti şimdi anlıyorum ve hep hatırlıyorum. Sıkılmak da lazım arada
2-5. Haftalar Fransa ve İtalya'nın sahil şeridinde gezmekle geçti dolu dolu :) öyle bir yoruldum ki valla 3-6 ay gezen hatta senelerce gezenleri takdir ettim. Bana bu kadarı yetti. Konfor alanı dediğin şeyi bırakıyorsun ve bazen ne işim var da diyorsun. En büyük düşüş de sağlıkta sıkıntı oldu mu oluyor. Sanıyorsun ki her şey çok güzel olacak :) yani evet her şey yolunda olmayabilir ama yine de güzel işte yaa diyorsun daa sağlık tökezledi mi işte orada insan cidden bütün ipleri bırakıp teslim oluyor. Durması gerekiyorsa duruyor, dinlenmekse dinlenmek, yemekse yemek, ne gerekiyorsa. Ha bir de maddi durum var tabii :) zihni sinir durum :) düşün düşün dur düşün düşün dur sonra ehhh yeter de geç sonra tekrar :)
Ama olsun böyle olsun deneyim olsun yeter ki diyorsun en sonunda. Her şeyi yaşıyorsun tam kelimenin anlamıyla içinden geçerek. Kaçmayarak - çünkü kaçacak yerin yok- ama cidden kaçmayarak. Ortasında kalıp yaşayarak ..
Sonrasında tabi daha farklı bir haldesin, artık doymuş ve yorgun bir şekilde yola devam ediyorsun planlamışım ya işte.. nereden bileceksin bu kadar durma, boşluk, dinlenme ihtiyacının olacağını. O yüzden 6.hafta geliyor ailemle Barcelona turist kafası, en son zorla girdiğim Picasso müzesindeki eserleri gördükçe hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum; midem bulanıyordu... gezemedim düşünün... yeterr ya yeni bir şey görmek duymak istemiyorum dercesinee
7.hafta yani uçağa gidesim, eşya hazırlayasım, başkaları ile ortak wc-duş ve oda paylaşasım - cidden insanın kendi evi, tuvaleti, banyosu olması çok kıymetliymiş :) - hiiiç yokken, caaaanım Londra beni sardı sarmaladı olduğum halimle adeta bir anne şevkati gibi... gel dedi Mevlana gibi ne olursan ol gel dedi :) al sana boşluk, bırak herşeyi, sadece burada ol, yürü, bak, gör, hisset dedi.. ben de böylece kendimle buluştum hiç bir hedef amaç vs olmadan sokaklarda dolaştım arkadaşlarımla eğlendim.
8.hafta ise İstanbul a dönüp bir nebze uzun kaldığım hafta oldu. Önce hastalanıp bolca dinlenip, sonra alışıp boşluğa yavaş yavaş kendimle, sevdiklerimle, sağlıkla, gündelik basit işlerle, yemek yaratmakla :) bilgi ve öğrenme ile doldurmam başladı. Şimdi ise öyle yazasım paylaşasım geldi boşluktan :)
Yolda o boşluğu doldurduğum ve bir ömür de orada olmasını istediğim en kıymetli şey insanlarla kalpten, saf iletişim oldu. Ne çok ihtiyacımız varmış ona... fark etmiyormuş Amerikalı Asyalı Avrupalı Türk.. 2 çift laf, gülmek, selamlaşmak, gerçekten içten, samimi, kalpten paylaşılan anlar... ya aslında hepimizin derdi de aynıymış o kadar farklı da olsak diyip yolda karşılamak var ya işte o ne bir müzedeki tabloya, ne bir 5 yıldızlı restorandaki yemeğe ne de görülecek x yere benzer... işte onların o boşluktan hiç çıkmasını istemiyorum.. ben unuttukça onu hatırlayayım...
ha bir de şu doğa var ya işte o hep olsun.. deniz, bulutlar, ağaçlar, hayvanlar, hele ki martılar, kuşlar, gün doğumu, güzel gün batımları, herkesin beraber izlediği o gün batımları ah ah...Ayın her hali.. en çok da bu ara olan şuan yazarken karşımda batan, azcık kendini gösterip ve hızlıca giden yeni ay gibi yenilik dolu olan hali.. onlar da hep olsunlar o boşlukta...
Sevdiklerim ise aslında hep varlarmış.. sohbetlere doyamadığım, geldim diye sürekli bir şekilde plan yapma çabasında olup görüşmek istediğim, beni keyifle dinleyen, keyifle dinlediğim, benimle deneyimlerini, hayatını paylaşan, bana çok şey öğreten, enerjileri iyi gelen, tadı damağımda kalan buluşmaları zorla sonlandırdığım, bir telefon konuşması dahi olsa iyi gelen, her kaprisimi çeken özellikle de ailem :) çevremdeki o güzel, tatlı insanlar, dostlar var ya siz de hep olun... beraber olalım
Bir de ne gördüm şu son 2 günde...
Dünyanın bir ucuna gitmek değilmiş olay
Beşiktaş'taki simitçi ile sohbet etmek, motorda martıları, o anda olup onların gözlerinin içine baka baka beslemek, güneşi biraz yürüyerek en kralından aynı milletten olduğun insanlarla da batırmak, olduğun, doğduğun, büyüdüğün, yaşayadığın yerde de mümkünmüş... sen bu halde OLdukça, her yer aslında aynıymış...
Bakalım ilerleyen haftalar neler getirecek ama tek dileğim şimdiye kadar koyduklarım benimle olsun hep...
** Ufak eklemeler: 2 gündür Instagram kullanmıyorum iyi geldi bir süre ara boşluk iyidir kafası ile, sabah 1 set de olsa Güneşi selamlama - surya namaskar- yapıyorum kısa duam sonrası iyi geldi, ha bir de Naciye ile Nice'de batırmaya başladıktan beri, gün batımlarını izledikten sonra mümkünse güneşe bye bye gene gel şekilde el sallıyorum , hatta yanımda biri varsa onu da motive ediyorum :D iyi geldi :)son olarak olur da sabah duasını unutursam uyandığımda, aklıma bir şekilde geliyor gün içinde ve geldiği an duamı ediyorum o da iyi geldi böylece bir standardı bir zorunluluğu olmuyor zaten içten geliyor :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder