Hayatımda ilk defa sabit bir evim, bir şehrim, bir ülkem yokmuş gibi hissediyorum bu sabah...
Düşünüyorum nerede oturmak, olmak, zaman geçirmek, uyumak en iyi gelen, aslında bir çok yer ayrı ayrı iyi geliyor ama kendimi pek de ait hissetmiyorum. Bağlanmış hissetmiyorum.
Bir evim var az önce uçakla inişe geçerken görüp heyecanlandığım, her şeyi yeniden kurup yerleştiğim ama yeni olması veya yola çıkmadan önce az zaman geçireceğimden herhalde çok sevmeme rağmen oraya da tam aidim diyemiyorum. İstanbul var bana çok şey öğreten, 10 senede büyüdüğüm, tepeden bakması, oradan buradan şuradan her türlü bakması keyifli, başka hiç bir yere benzetemediğim, en güzel zamanlarımı geçirdiğim ama yorucu, kalabalık bazen de insanın üstüne gelen, onu üzen İstanbul var. Canım ailem var her an her şekilde yanımda olan çok şükür ki. Sevdiklerim var, arkadaşlarım var bana ilham olan, beni destekleyen, cesaretlendiren, bana değer veren ve çoook sevdiğim. Zaman geçirdikçe ayrılması zorlaşan, sohbetin tadı damağımda kalan yine tekrar tekrar uzun uzun görüşmek istediğim güzel insanlarla dolmuş etrafım çok şanslıyım ki. Yine de içimde tarifi zor bir şey sanki her şey gelip geçici diyor bir yandan bir o kadar da kalıcı, derinden, etkileyici ve sevgi dolu olduğunu hissettirirken.
Nedendir bu hal acaba diye düşünüyorum sorgulamadan, yargılamadan iyi kötü ay noluyor demeden anlamak adına. Herhalde insanın zihni, ruhu ve belki farkında olmadan bedeni, onu yola hazırlamak için çalışıyor. Durmayı, yavaşlamayı, boşlukta kalmayı bilemezken, o hal ile kaldıkça boşluğun bile bir anlamı, inişleri çıkışları, duyguları olduğunu fark ediyor. Son 1-2 aydır yaşadığım bir şey de iyi geliyor bana, bu hazırlığın bir parçası olsa gerek: Ne yarını deli gibi planlayabiliyorum, ne geçmişe çok derin dalabiliyorum. İçimdeki bir şey beni sürekli "Hadi An'a gel" dercesine kolumdan tutup şimdiye çekiyor. İlla ki planlar yapıyor insan ama bazen bir yere yazıp, birşey okuyup favorilere kaydedip veya bir otele rezervasyon yapıp unutuyorum. Yarını yarın düşünürsün diyorum. Ya da geçmiş travmalarını çalışıyor bir yandan, sorguluyor neden böyle oldu niye böyle diye ama orada çok kalası gelmiyor; geleni yaşıyor ve geçiyor.
Bu hazırlıklar arka planda çalışırken kaygılar, korkular yok mu, var elbet olmaz mı. Mesela şu an uçarken aklıma geliyor ya ben Tayland'da 1 ay tek başına ne yapacağım yahu? Ya yapamazsam ya olmazsa ya ne biliyim işte derken, çok şükür ki diğer taraf yahuu saçmalama nolacak neyi yapamayacaksın, en kötü nolabilir atlar uçağa dönersin diyorum sonra bir ohhh evet ya doğru diyorum bulutlara bakıp huzurla doluyorum. Bunları yazıp akıtayım ki tanımlamış olayım, yaşayayım özgürce, rahatlayayım, nelerden geçtim önce kendimle sonra insanlarla paylaşayım diyorum ve başlıyorum işte bu satırlara.
Göçebe miyim turist miyim kaşif mi gezgin mi bilmiyorum, deli mi çılgın mı rahat mı batmış :) anda mıyım boşlukta mı araf dedikleri bu mu yoksa tamamen öylesine gelip geçici mi onu da bilmiyorum. Bildiğim şey bu dönemim böyle bir dönem ve ne geliyorsa öyle yaşama niyetinin ve çabasının anlamlı olması, öyle böyle şöyle, iyi kötü, zor kolay, keyifli keyifsiz diye tanımlamadan. Uçağın kanatlarını gere gere bulutların içinden geçişi, sallansa da o boşlukta bulutların arasında ilerleyebilişi, bulutlardan çıktıkça, ufku açıldıkça, yükseldikçe de güneşle ayın ışığında yol alışı gibi...
Harika ifade etmişsin Nazlı! Eline diline sağlık!
YanıtlaSil